Asık Veysel
--------------------------------------------------------------------------------
Martın 21 inde hakka yürüdü Veysel.Eriyen karın suyu toprağa yürürken ve karanlık dünyası gibi kara toprak,ala yeşile bürünürken koyup da gitti bizi.Eli kulağındaydı baharın.Nevruzun yalancı güneşi,kar suyunu buhar edip gök yüzüne tüttürürken,Beserek dağı çiçek çiçek olmuştu Veysel’in merakına karşılık :
Arzusun çektiğim Beserek dağı,
Elvan elvan çiçeklerin açtı mı ?
Çevre yanın güzellerin otağı,
Bizim eller yaylasına göçtü mü ?
Koca Veysel’di göçüp giden.Muradı da,maksudu da yalan dünyanın nice sırrına erip,o sırları, nice bakar kör göze malum kılan Veysel’di.Veysel, kendisine bir çift gözü çok gören doğaya inat,baştan ayağa göz,baştan ayağa yürekti ve o yürekten taşan zenginlik,cümle fukara yüreklere yeterdi.
Güzelliğin on par’etmez,
Bu bendeki aşk olmasa.
Eğlenecek yer bulamam,
Gönlümdeki köşk olmasa.
Okuma yazma bilmeyen bir büyük düşünürdü Veysel.Her biri ciltlerce kitaba bedel şiir ve türkülerinde,düne,bugüne ve yarına dair bir çok sorunun yanıtını bulmak olanaklıydı. Hiçbir öğretinin dilinden düşürmediği,yaldızlı harflerle ve yüksek sesle dile getirilen sorunlar,Veysel’in engin gönlünden süzülen iddiasız dizelerde çözüm buluyordu.
Beni hor görme kardaşım,
Sen altınsın ben tunç muyum ?
Aynı vardan var olmuşuz,
Sen gümüşsün ben saç mıyım ?
Bir güzel ölümdü Veysel’inki.Karanlık dünyasında güller açtıran,çiçekleri söyleştiren Veysel’i, kendi doğum gününde,Nevruzda bağrına basan doğa,davul zurnadan bile tınmayan kör gönüllere,anlamlı bir mesaj veriyordu.
Yaşamla ölüm iç içeydi ve Veysel’in ömrü,baharın başladığı gün kışa eriyordu.Koca Aşığın kavuştuğu toprağın bağrından,binlerce Veysel yeşerecekti.
Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.
Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir.
Veysel gider, adı kalır,
Dostlar beni hatırlasın.