Myspace’inizdeki bilgiye göre bu albüm o kadar içinize sinmiş ki ikinci albümünüz olmasina rağmen “Bu albüm Gripin’in ta kendisidir” diyerek kendi isminizi vermişsiniz.Birol: Bugün Gripin budur. Gripin’i daha iyi anlatacak bir albüm yapamazdık çünkü her şeyimiz vardı. İmkanımız da vardı, bilincimiz de, stüdyomuz da, zamanımız da.
Murat: Belki başka bir isimle çıkacak ama yine bu kadar zamanımız olursa, bu kadar üzerine düşebilirsek, bütün albümler Gripin olacak.
Birol: Biz ilk defa bu kadar serbesttik. Yine hikayeler anlatıldı ama onun kadar güzel bir isim bulamadık. Çok da zorlamadık.
Moğollar'ın kurucusu Cahit Berkay bir röportajında Türkiye’de çok iyi gruplar da var deyip sizin adınızı verdi. “Albümleri muhteşem” diye de ekledi. Türk rock müziğinin ustalarından birinden böyle bir yorum almak nasıldı?
Birol: İnanılmazdı! Okuyunca utandık.
Murat: Onlar sayesinde zaten böyle bir müzik dalı var, belki de Türkiye’de.
Birol: O kadar sıkıntılı, darbeler arası dönemlerde böyle bir bayrağı taşıyan o insanların değeri bilinmeli. Son derece zor şartlarda bir şeyler yapmışlar, hala yapmaya devam ediyorlar.
Murat: Şu anda olduğundan daha da alternatif bir müzik bu.
Birol: Hele o dönem için. Hepimiz aslında bir sonraki günün altyapısını hazırlıyoruz bir anlamda. Zaten Gripin’in en büyük amaçlarında biri de bu. Bundan sonra gelecek müzisyenlere biraz daha güzel bir yol açmak, insanların kulaklarını biraz daha bu tarza alıştırmak ya da kafalarında başka bir şeyler oluşturmak. Onların yaptıkları da buydu. Sağolsunlar yapmışlar ki biz de devam edebiliyoruz.
Her grubun beğeneni kadar beğenmeyeni de var ama sanki sizi daha önce eleştirilenler özellikle ikinci albümden sonra geri adım attı. Kendinizi insanlara kanıtlamışsınız gibi hissediyor musunuz?
Birol: (Gülüyor) Sözlük var koskoca! Bir de Ekşi Sözlük’ten daha beter sözlükler de varmış onu da gördük.
Arda: Bir sürü yeni sözlük açılmış.
Arda: Bu kadar iyi eleştirinin olması da iyi değil.
Birol: Kötü eleştiriler de gelmeli. Mutlaka eksiklikler vardır, çünkü. Bir yandan böyle diyoruz ama içten içe de çok mutlu oluyoruz böyle tepkiler geldiği için. Biz mümkün mertebe mantıklı olan, yapıcı olan eleştirileri okuyoruz, değerlendiriyoruz.
Siz başarılı sahnenizle de tanınıyorsunuz. İyi bir canlı performans bir grubun başarısının yüzde kaçını oluşturuyor sizce?Birol: Eğer ayıksak! Biz öyle performanslarımızı biliyoruz ki! Hiç de başarılı değildi ama eğer ayıksak çok kötü olmaz genelde! Bu albümde sahne öncesi alkol almayı bıraktık. Alkol sesi çok etkiliyor, en azından beni çok etkiliyor. Heyecanlanmak için biraz içmek tamam güzel bir şey ama bizim için ondan sonrası felakete yol açabiliyor. Dalıp gidebiliyoruz, şarkıya geç girebiliyoruz, trafik karışıyor. Artık eskisi gibi değil. İnsanlar Bronx’tayken her hafta geliyorlardı, bir hafta sonra hatalarımızı telafi edebiliyorduk. Ama şimdi bir Sivas’a ya da bir Trabzon’a bir sene sonra gideceksiniz belki tekrar. O insanlar oraya sizi dinlemek için gelmişler. Onlara saygı duyup daha doğru dürüst karşılarına çıkmamız lazım.
Murat: Alkoliklik gibi bir durumumuz yok, öyle bir şey yansıtmayın.
Birol: Valla alkoliktik ya. Senin bununla yüzleşmen lazım.
Sizin “şu Türkiye’ye gelse de, para istemeyiz pul istemeyiz, şu adamlarla bir çalsak” dediğiniz gruplar var mı?Birol: Çok var! Yaptık onu zaten o yüzden Ekşi Sözlük’te adımıza “alt grup Gripin” diye başlık açıldı ya! Biz sevdiğimiz adamlarla çalıyoruz, muhteşem anılar kazanıyoruz...
Murat: O zaman cover yaptığımız her grupla çaldık neredeyse.
Birol: İnanılmaz yani Shed 7, Cake, Reamonn, Tom McRee, Muse’la tanıştık rakı içtik beraber. Bunlar acayip güzel şeyler. Sonra ama alt grup Gripin diyorsunuz. Alt grup, üst grup, zaten “supporting act” değil mi manası? Böyle şeyler yaptık, yine isteriz bir Pearl Jam gelsin. Ben geçen sene izledim şans eseri, muhteşemler. Tekrar ruh dönmüş adamlara, Jim Morrison dinledim sahnede resmen. Unbeliavable Truth ilk aklıma gelen. Kate’s Choice gelsin. Placebo yine gelsin.
Murat: Yine gelsin evet!
Birol: Kaiser Chiefs gelsin, The Kooks gelsin...
Murat: Yani beraber aynı sahneyi paylaşalım da bize bulaşmasınlar abi lütfen...Biri sarılıp öpmek istemişti ya hani
Birol: Hangisi Brian Molko mu?
Öyle bir şey mi oldu???Birol: (gülerek) Yok yok yok! Olsaydı zaten burada değildi, Murat. Çoktan İngiltere’ye gitmişti.
Peki inanalım...
Birol: Valla olmadı ama rakı içtik. Matthew Bellamy miydi, onunla rakı içtik, kafa salladık süperdi!
İlk İstanbul konseri nasıl geçti?Birol: Çok güzel bir konserdi. Mesaj kaygılıydı. Ferman iyi giydirdi! Studio Live’ın en fazla bilet kestiği konserlerden biri olmuş. Emre Aydın konseri de öyleydi. Ben de seyirciler arasındaydım. Biz çok mutlu oluyoruz tabi. Seyirci için hiç keyifli olmuyor. Bir yandan da ona üzülüyorsun şimdi insanlar sıkışacak diye.
Ama sizin seyirciniz aile gibi. Enteresan bir şekilde kalabalık rahatsız etmiyor.
Murat: Biz o konuda şanslıyız galiba. Başından beri öyle bizim seyirci.
Birol: Kulisimiz de açıktır mesela, dün de açıktı.
Murat: Yani ticarete vursak parayı bulurduk dün öyle oldu, kulis!
İlker: Kuliste en az aşağıdaki kadar insan vardı.
Birol: Keyifli olan o zaten ama. Bizde çıkın bu bizim kulisimiz olayı yoktur. Hatta gecenin sonunda burası çok duman oldu, siz kalın biz yana geçeriz deyip yan odaya geçtik.
Albüm için bir imaj çalışması oldu mu?Birol: Olmadı...
Olmuş. Saçla, başla, kıyafetlerle...
Birol: Saçla değil, bende yok!
Murat: Başla belki! (kahkahalar)
Birol: Albüm kapağına da kendimizi koymadık fikir ve müzik önde olsun diye. Ama olmuşken temiz, şık kendimizi iyi anlatabilen şeyler olsun istedik. Elif diye bir arkadaşımız bize yardım etti. Hakan Yıldırım’la çalışıyor. İnsanlar da güzel giyinip geliyor karşımıza, makyajlarıyla tertemiz. Bizim de şık çıkmamız lazım. Büyük bir hayaldir ya hani İstanbul o 1950’lerdeki şıklığına kavuşturmak...Bir saygıdan ileri geliyor herhalde ama Elif’in dokunuşu da hoş oldu.